İBRETLİ BİR MÜNAKAŞA VE "AH İSTİKAMET"(!)
Ali DEĞİRMENCİ

Büyüklerimizden sık sık duyduğumuz bir söz vardır; birisine dua ederken "Allah akıbetini hayretsin" derler. Bu belki de en öz ve efradını cami bir duadır.

Şüphesiz akıbetin (son nefes ve sonrasının) hayrolması istikametin doğru olmasına bağlıdır. Günümüzde ise istikametin sapması fert ve toplumla itikadi, ahlaki ve ameli sapmayı beraberinde getirmektedir.

25 Eylül 2000 Pazartesi günü akşamı bir yemek toplantısında birkaç sima ile aramızda geçen ve beni gerçekten şoke edip inancımız ve millet adına endişeye sevkeden karşılıklı tartışma yaşandı.

"Zaman, iman kurtarmak zamanıdır" diyen bir grubun önderi konumundaki bir şahıs ile kardeş bildiğimiz bir gazetenin başyazarı konumundaki ilahiyatçı meslektaşımızla karşılaştık. Hal-hatır ettikten sonra ülkenin hal ve keyfiyeti gündem olduğunda "düşe-kalka gidiyoruz ama kalkacağımıza inanıyoruz" dediler. Kendilerine "sağlam gidişin ve dinamik manada ayakta kalışın olmazsa olmaz şartı doğru istikamet, bunun da teminatı akaid esasları ve ölçülerinin korunmasıdır. Son zamanlarda fert ve toplum bazında büyük sapma var" dediğim de, arkadaşlar bana "bunlar önemli değil, düzelir" dediler.

Dedim, "Nasıl önemli olmaz. Bu, fert ve millet olarak inanç ve milli bütünlük boyutuyla bir varlık-yokluk meselesidir." Münazara karşılıklı bir düelloya ve münakaşa boyutuna tırmandı. İman kurtarma edebiyatını meslek edinen bir iman kurtarma fedaisi, üstadından rivayetle iman zafiyetine dikkat çekti.

Dedim; İman zafiyeti, kemal noksanlığı ve cehaletten kaynaklanan bir durum. Halbuki bugün ortada nass'a rağmen bile bile bir sapma var. Adam, ayetlere alternatif getirerek, Allah'tan daha çok merhametli olmağa cüret ediyor. Örneğin; Ehl-i Kitap denen Hıristiyan ve Yahudilerin saptığına dair Kur'an'da binden fazla ayet varken birileri kalkıp onlar da insan niçin Cennete gitmesinler diyor. Sözüm ona ilahiyatçı atıldı; "Rijid olmamak geniş düşünmek lazımdır" dedi.

Dedim; burada konu şahsi fikir mütalaası değildir. Akaid yani inanmanın ölçüsünü Allah koymuştur. Kimin sapıp-sapmadığını bu ölçüler belirler. Müslüman bu ölçülere uyandır; alternatif görüş getiren değildir. Bak, siz ilahiyatçısınız iman ile ilgili kıstaslarda insanların, ölçüleri daraltma veya genişletme yetkisi olmadığını bilmelisiniz. Bu iş hepimizi aşan bir konudur.

Sustu cevap veremedi.
Tam bu sırada iman fedaisi atıldı; "A efendim. Ehl-i Kitap kafir değildir. Kur'an onlara kafir demiyor. Onlar da Allah'a inanıyor" dedi.

Cevaben dedim; Büyük yanlış ya da bilgi noksanınız var. "Ehl-i Kitap" Yahudi ve Hıristiyanlara Kur'an'ın kullandığı bir kavramdır, bir tanımlamadır. Kur'an'da bunların saptığı ve küfre gittiğini anlatan binden fazla ayet vardır. (Örneğin; Maide: 100, Al-i İmran; 32, Beyyine; 4 ve 6. ayetler).

Ehl-i kitabın Allah'a inandığı tespitiniz de yanlıştır. Onlar teslise yani "üçlü ilah" fikrine inanır ki bunun İslam literatüründeki karşılığı şirktir. İman fedaisi yeni bir inci dökmesin mi? "Efendim Ehl-i kitap müşrikmiş ama kafir değilmiş". Aman Allah'ım! Sadece sapık değil şu çarpık hilkat garibesi yaklaşıma bak.

İlahiyatçıdan yeni bir keşif; "Ehl-i Kitab'ın hepsi değil". Her iki iddiaya da, cevaben dedim; Küfür kelime olarak birşeyi örtmek ama ıstılahi anlamda Kur'an ölçülerine ters düşerek Hakk'ı örtmektir. Bu manada müşrik de kafirdir ama Allah'a şirk koşmak yoluyla küfre gitmiştir. Müşriklerin kafir olmadığı nasıl söylenebilir?

Ehl-i küfrün aynı olmadığı doğru, ama bu küfür kategorisindeki farklılıktır. Münkir, mürted, müşrik, Ehl-i Kitap ve kafir hepsi iman çizgisi dışına çıkmayı ifade eder. İman dışındaki bütün sapıkların ortak adı kafirdir. Kafirlerin kendi arasında kategorize olması onların iman ettiği anlamına gelmez. Lütfen akaid ölçülerini iyi anlayalım. Derken, ilahiyatçı arkadaş, malzemesi kalmamış ve de haksızlığı ortaya çıkmış bir halde "müsaadenizle" deyip tartışmadan çekildi.

Ehl-i Kitap fedaisi (!) darlık, panik ve hırçınlıkla yen inciler dökmeğe başladı:

Ehl-i Kitap kafir değil, sadece bizim dinimize inanmıyorlar, demesin mi?
Dedim: Şu ifaden iddianın sakatlığını açık ispat ediyor. Dinimiz İslam'ı kabul etmeyen nasıl inanmış olabilir ve de kafir olmaz? Al-i İmran19. ayette "Allah indinde tek (ve hak) din İslam'dır" buyrulurken siz dinimizi kabul etmeyenlere nasıl "kafir değildir" dersiniz. Ne dese beğenirsiniz; "O ayetleri bizim üstad okumadı mı?" demez mi? Ve üstadından rivayetlere geçti ardından; Efendim! Küfür iki çeşitmiş. Biri dinsizlik, diğeri de müşriklikmiş. Hıristiyanlar ise bir nevi Müslüman olup "İsevi mümin" olabilirlermiş.

Dedim: İmanın ve küfrün "bir nevisi" yarısı, dörtte biri olmaz. Çizgiler kesindir. Bir insan ya iman etmiştir ya da etmemiştir. Bu ölçüleriniz Kur'ani değil. Ölçü kaynağı üstad yahut sen, ben değiliz, Kur'an'dır. Acı ama gerçek; "siz gerçekten ve açıkça sapıttınız". Adam diyalog adı altında sizi kandırıyor, kendi muharref dinini yayıyor. İşte son delili: Papa tek kurtuluş yolunun Katolik mezhebi olduğunu söylüyor. Siz kaç Hıristiyan'ı Müslüman yaptınız?

İman kurtarma iddiasıyla yola çıktınız, şimdi düştüğünüz ibretli hale bakınız. Tabi cevapsız hırçınlaşmalar ve ses gürültüleri.

Dedim: Sesini kıs, hakikat gürültüyle mağlup edilemez ve örtülemez. Hırçınlaşmak ve panik haksız ve yanlış olmanın ortaya koyduğu anormal davranışlar. Çak yazık!

Tartışma bitti. Bizden ayrıldılar. Yandaşlarıyla bir kulis başlattılar. İşte dostlar! Size ibretli bir münakaşa sundum: Kimlerin nasıl saptığını insanlarımızın karşı-karşıya olduğu tehlikeyi ve ülkemizin nereye sürüklendiğini varın siz tahmin edin.

Allah (cc) hidayet versin. (Yeni Mesaj Gazetesi/27 Eylül 2000).

Ana Sayfa