İFTİRANIN BÖYLESİ...

Bu vatan, bu devlet, bu millet bizim!
Prof.Dr.Haydar BAŞ

Tarihin her döneminde çevresine, cemiyetine ve milletine ve hatta bütün insanlığa hizmet etmeye çalışan insanların hizmetlerine mani olmak için çeşitli oyunlar, entrikalar, komplolar tertip edilmiştir. Bütün gayretlere rağmen bu hizmetlere mani olunmak istenmişse de kaderin gereği olarak zor da olsa bu hizmetler eda edilmiştir. Bu dün böyle olmuştur. Bu gün de böyle olacaktır. Hiç bir hizmet sevdalısına "Sen bu işi elini kolunu sallayarak yap, biz de seni seyredelim" denmeyecektir. Herkes bu şablonda yerini alacaktır. Kimi vatanını satan hainler, kimi de vatanını kurtaran kahramanlar olarak görülecektir. Kimi Hakka karşı çıkan Nemrut'lar Firavun'lar, kimi de Hakka sahip çıkan İbrahim, Musa olacaktır. Yani bu akış kıyamete kadar böyle devam edecektir. İnsan ya Hakkın, ya da yanlış ve batılın yanında yer alacaktır. Allah'a şükürler olsun bizler de kendimizi bildiğimizden bu yana milletine, devletine, bayrağına, sancağına, askerine, vatanına sahip çıkan insanlarla beraber olduk. Bunun karşılığında belki yorulduk, belki çile çektik ama her dönem ve devirde başımız dik, alnımız açık olarak milletimizle tek yürek olduk. Şu anda milletimiz çok ince bir yoldan geçiyor. Buna Sırat Köprüsü de diyebilirsiniz. Milletini seven her insan elbette ki bu hassas manzara karşısında milletinin yanında yer alacak, mağduriyete, dedikoduya, fitneye göğüs gerecek, yılmadan ve yorulmadan bu hizmetlerine elbette ki devam edecek. Milletimizle bütünleştik, bir güç, bir kuvvet, bir irade haline geldik. Şimdi bunu yıkamayanlar çeşitli fitne, hile, entrika ve iftira yollarına başvurarak bizleri yıldırmaya çalışmaktadırlar. İyi bilelim ki bu yanlış yollar, iftiralar hiç kimseye fayda vermez. Sonunda hüsrana uğrayan bu hizmete mani olmak isteyenler olacaktır. Adalet mülkün temelidir. Hukukun üstünlüğü esastır. Bu prensipleri hayatında düstur haline getiren bizlere düşen vazife, hukuk yolu ile mücadelemizi başlatıp sürdürmek, ülkeyi bu karanlık güçlerin eline bırakmamaktır. Çok önemli bir ilahi uyarıyla yazımı bitirmek istiyorum. Hz. Musa Tur Dağı'ndadır. Cenab-ı Hak'la mükaleme etmiştir (Yani konuşmuştur). Sonunda "Ya Rabbi! Senden bir niyazım vardır. Ben bu kullarına karşı vazifemi ifa etmeme rağmen onlar beni dinlemiyor. Devamlı iftira ediyorlar. Onlara ilham ver de benim aleyhimde konuşmasınlar". Cenab-ı Hak Hz. Musa'ya hitaben; "Ya Musa benden öyle bir şey istiyorsun ki, bu yaratılış kurallarına aykırı. Zira bu kullarım sadece sana değil, bana dahi iftira ediyorlar. Hiç Rabbini saymayan, iftira eden kul, Musa'ya iftira etmez mi?" cevabını verir. Şimdi dostlar, bu oyunları biz yıkacağız. Yabandan gelen hiç bir söze kulak asmayın, millet olarak bu fitne fücurlara karşı tek bilek, tek yürek duralım. Baki Hüda'ya emanet olun. (Yeni Mesaj Gazetesi, 08 Kasım 2000).


Milliyetsizlerin taarruzu

Muharrem BAYRAKTAR

Dünkü Milliyet'te Ruşen Çakır kanalıyla başlatılan iftira kuskusları, medyanın içine düştüğü lağım çukurlarının boyutunu daha iyi idrak etmemizi sağlıyor. Çakır, ta 1980'den beri "Mesaj" adını nerede görse, duysa hırsından çılgına dönecek kadar bizi "seven" (!) birisidir. Yıllardan beri "ben size gösteririm" diye diş bileyen bir uçuk gazeteci psikolojisi içindedir. Aslında bizim faaliyetlerimize karşı "ben size gösteririm" diyen çok değişik gruplar var Türkiye'de ve dışarıda: Yıllardan beri milli bütünlükten bahsediyoruz, yıllardan beri birlik ve beraberlik diyoruz, yıllardan beri misyonerlerin faaliyetine dikkat çekiyoruz, yıllardan beri AB'ye girerek milli kimliğimizden, bu ülkeyi vatan yapan değerlerden kopmayalım diyoruz. Bütün bu söylemlerimizden rahatsız olan unsurların bize diş bilemesi, "biz size gösteririz" demesi, önümüzü kesmeye çalışması pek de anormal değil elbet. Herkes kendi cephesini seçiyor. Ruşen Çakır, bula bula Hasan Songür adında ruhî rahatsızlıkları olan birini bulmuş. Olayın bu "ruh kısmını" Hasan'ı çok iyi tanıyan Ali Rıza Bayzan'ın analizine bırakıyorum. Bu Hasan, tutmuş bir kitap yazmış. Kitapta iftiranın, hezeyanın bini bir para. Ama iftiranın amaçlarından biri şantajla para sızdırmak. Bazı arkadaşlarımızı arıyor, telefonlarına mesaj çekiyor ve şunu söylüyor: "Bana istediğim parayı vermezseniz kitabı piyasaya sürerim". Zaten bu şantajlarından dolayı on beş gün önce Ankara'da Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulmuş. Kendisiyle görüşen bir arkadaşımıza "Yazdıklarıma ben de inanmıyorum. Amacım para ve yurt dışına gitmek" diyor. Hasan Songür hanımından boşanmış. Hanımı dünya iyisi bir bacımız olan (Ş.S), bir gece Ankara'da evinden fırlayıp karakola koşuyor. Ve Hasan'ı şikayet ediyor. Şikayet gerekçesi polisleri bile dehşete düşürüyor. Zira Hasan Songür, hanımına "Bırakalım ucuz paralarla çalışmayı ben seni pazarlayayım, parayı yarı yarıya bölüşelim" gibi çirkin bir teklifte bulunuyor. Hanımı da onu boşayacağı süreci başlatıyor. Bu kısmı Ruşen Çakır daha iyi okusun diye belgeli verelim. Bakın 08.05.2000 günü saat 01:30'da tutulan D. Bahçe Karakolu'nun tutanağına olay nasıl yansımış: "... Davacı (Ş.S)'nun alınan ifadesinde, kendisinin konfeksiyonda çalıştığını ve 60 milyon lira para aldığını, olay gecesi resmi nikahlı eşi olan yukarıda açık kimliği yazılı olan Sanık Hasan Songür'ün kendisine "Bu paraya çalışılır mı, sen üniversite mezunusun, seni satayım parayı yarı yarıya paylaşırız" dediğini ve darp ettiğini beyanla şikayette bulunmuştur". Evet, Ruşen Çakır'ın mülakat yaptığı ve Prof. Dr. Haydar Baş ve sevenleri hakkında iftiralarını kustuğu Hasan Songür işte bu şahsiyet. Karakol zabıtlarına göre "Karısını pazarlamayı teklif edecek" kadar şerefli (?) bir kişi! Mülakattaki iddialara cevap vereceğiz elbet ama, Ruşen Çakır'a bu bilgi ve belgeleri sunuyoruz ki nasıl bir lağım çukurundan beslendiğini görsün. Ve eğer vicdan diye, kalem namusu diye bir kavrama inanıyorsa başlattığı ve gazetesini de bulaştırdığı bu iftira girdabında, niçin "namusluların" tarafında yer almaktan ısrarla kaçındığını da kendi kendine sorgulasın. Mülakatın daha birinci bölümündeki tanıtım yazısında, Prof. Dr. Haydar Baş'ın niçin hedef tahtasına alındığının da ip uçları veriliyor: "... Baş, 28 Şubat çizgisine kısmen destek verdi. Fethullah Gülen'e ve Diyanet'in hoşgörü politikalarına karşı cihad açtı. Halen İslamî kesimde AB'ye karşı olan ender gruplardan biri..." Ruşen'in 28 Şubat çizgisi dediği "orduya muhalefet etmemek" yani niye TSK'ya siz de sövmüyorsunuz, niye Fethullah Gülen'e ve Vatikan projelerine boyun eğmediniz, niye "AB'ye evet" diyerek milli bütünlük masalını bu global çağda hâlâ savundunuz diye "dişlerini gösteriyor". Göster bakalım. Nasılsa elinde Hasan Songür gibi bir namus abidesi var! O sallasın siz de yazın. Bizim de göstereceklerimiz var elbet. (Yeni Mesaj, 08 Kasım 2000) (mbayrakt@yenimesaj.com.tr)