KUR'AN SAPASAĞLAM
ELİMİZDEDİR |
Kur'an vahyinin
yazılması, bir kitap halinde toplanması ve korunmasındaki titizlik ve sağlamlığı;
Türkiye'deki misyoner bir teşkilat tarafından (Müslüman mahallesinde salyangoz
satarcasına) şahsıma postalanmış bir kitaptaki iddialardan hareketle izah etmek
yerinde olacaktır (John Gılchrıst;Kur'an ile Kutsal Kitap -Tevrat/Zebur/İncil-
Arasında Karşılaştırmalı Bir İnceleme; s:21 vd./Aynı iddialara,Turan Dursun da,
'Din Bu' adlı kitabında yer veriyor...). J.Gılchrıst, ciddi bir inceleme edasıyla
kaleme aldığı kitabında şunları söylüyor:
"Bugün yeryüzünde bulunan en eski Kur'an nüshası, İslam Peygamberinin
ölümünden en az 150 yıl sonrasından kalmalıdır. Bu nedenle Kur'an'ın, Muhammed'in
izleyicilerine bıraktığı Kur'an ile tamamen aynı Kur'an olduğunu göstermek
kesinlikle mümkün değildir. Böyle bir iddia kesinlikle ispatlanamaz."
Bu iddiaya cevabımız şudur: Bugün İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi'nde, Hz.
Osman'ın ve Hz.Ali'nin bizzat istinsah ettiği (yazdığı) Kur'an'ı Kerim
mevcut olduğuna göre bu iddia geçersizdir. Hz.Osman(ö.656), Peygamber Efendimizden
(ö.632) 24 sene sonra, Hz.Ali(ö.661) ise 29 sene sonra vefat etmişlerdir.
Ayrıca Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te yine Hz.Osman'ın mushafı
olarak müzede sergilenen noksansız ve harekesiz bir Kur'an da mevcuttur. Tarihi
kaynaklar, Hz.Osman zamanında çoğaltılan Kur'an'ların -kıraat vecihlerine imkan
vermesi açısından - noktasız olduğunu, noktalamanın hicri 65 yıllarında Abdülmelik
b.Mervan(ö.705) zamanında, harekeleme işinin de Ebu'l- Esved ed-Düeli(ö.688),
Hasan Basri (ö.728), Nasr b.Asım (ö.707) veya Yahya b.Ya'mur'dan (ö.746) her
biri tarafından yapıldığını bildirir.
Öyleyse; en eski Kur'an nüshasının Peygamberimizden 150 sene sonraya ait olduğu
iddiası, tamamen mesnetsiz bir uydurmadır. Öyle dahi olsa, bu, Kur'an'ın aslının
bozulduğu anlamına asla gelmez.
Peygamber Efendimizin vefatının hemen ardından Kur'an ayetlerinin ehliyetli bir heyet
tarafından ne büyük bir titizlikle cem edildiği ve daha sonra aslına uygun olarak
yine 'kılı kırk yararcasına' çoğaltılıp yaygınlaştırıldığını bilenler
için bunda hiçbir şüphe yoktur. Öte yandan Kur'an, nice hafızların akıllarında ve
gönüllerinde ilahi ve silinmez bir nakış olarak bulunmakta idi. Bugün dahi, elde
Kur'an'ın yazılı hiçbir metni olmasa dahi, onu eksiksiz yazabilecek belki binlerce
hafız bulabilirsiniz! Siz, hiç İncil veya Tevrat hafızı duydunuz mu?!..
Müteselsilen hafızı bulunan ve tevatür yoluyla günümüze kadar ulaşmış ve
kıyamete kadar devam edecek olan Kur'an-ı Azimüşşanın yazılı ilk nüshalarının
bulunmayışı neyi değiştirebilir ki? Zaten o günün imkanları dahilinde deri, hurma
dalları, yassı taşlar, tahta, deve ve koyunların kürek kemikleri üzerine zamanla
bozulabilecek boyalarla yazılan ilk ayet tablolarını teknik açıdan uzun süre
muhafaza etmek imkan dahilinde değildi.
İlk mübelliği Hz.Muhammed(sav) tarafından,'Sıddıkiyet' makamıyla ve
cennetle tebşir edilen Hz.Ebubekr-i Sıddık gibi bir halifenin cem ettiği; yine
aynı mübelliğin dilinden 'Meleklerin dahi haya ettiği' haya timsali ve o da cennetle
müjdeli Hz.Osman-ı Zinnureyn tarafından aslına uygun olarak istinsah edilmiş
(çoğaltılmış), en mühimi; onu nazil buyuran Cenab-ı Hak tarafından daha ilk
ayetlerinde, "Lâ raybe fîh: kendisinde hiçbir şüphe olmayan"(Bakara
suresi,2) olduğu ve tebdil ve tahriften korunmasının bizzat kendisi tarafından
tekeffül edildiği bildirilen(Hicr suresi,9) Kur'an-ı Mu'cizü'l- Beyana inanmaktan ve
bağlı olmaktan daha büyük bir nasib ve lutuf bilmiyorum.
|