HZ.OSMAN MUSHAFI
NİÇİN İSTİNSAH ETTİRDİ VE ÖZEL MUSHAFLARI NİÇİN YAKTIRDI? |
Genişlemiş İslam
devletinin önemli merkezlerine dağılan Sahabe, kendi bildiği kıraati halka
öğretiyordu. Bunun neticesinde şehirler arasında kıraat farklılıkları ortaya
çıkmıştı. Çünkü Hz.Ebubekir döneminde yazılan 'İmam Mushaf' yedi
harf (lehçe) gözönünde bulundurularak, bazı kelimeler, lehçelere göre farklı
telaffuzları gösterecek şekilde yazılmıştı. İmlası aynı olsa da telaffuzları
farklı olabiliyordu.
Yeni müslüman olmuş Arap olmayan halklar, diğer lehçeleri bilmediği için
öğrendikleri kıraatin tek doğru olduğuna inanıyorlardı. Bu sebepten münakaşalar
çıkıyor, birbirine 'kâfir 'diyecek kadar ileri gidenler oluyordu. Ebu
Kılabe'nin rivayetine göre, sonu tekfir etmeye varan bir münakaşaya Hz. Osman
da şahid olmuş, onlara; 'Siz, benim yanımda bile ihtilaf ediyorsunuz. Daha uzak
yerlerde bulunanlar elbette daha fazla ihtilafa düşerler' deyip Mushaf'ı
çoğaltmak gereğine kanaat getirmişti.
Bardağı taşıran son damla, Buhari'nin rivayetine göre şu hadise idi: Hicri 25
senesinde vuku bulan Ermenistan Gazasında, Suriye ve Irak askerleri birlikte
savaşmışlardı. İki bölgenin askerleri, kıraat hususunda ihtilaf ederek birbirlerini
tekfir edenler dahi oldu. Ordu komutanı Huzeyfe İbnü'l-Yeman, bu duruma çok
üzüldü ve Medine'ye döner dönmez, daha evine gitmeden Hz.Osman'a varıp; "Ne
olur, mahvolmadan önce şu ümmetin imdadına yetiş!..." diyerek meseleyi
anlattı ve yahudi ve hristiyanlar gibi Kitapta ihtilaf edilmesinden endişe ettiğini
arzetti.
Bunun üzerine Hz.Osman, Muhacirun ve Ensarla istişare ederek Hz.Hafsa'daki
Mushaf'ın tek bir lehçe üzerine çoğaltılmasına ve önemli merkezlere
gönderilmesine karar verildi ve huzurundaki seçkin heyete; "Ben, halkı bir
tek(tek lehçe üzerine yazılmış) Mushaf'ta toplayacağım. Böylece ihtilafların
önünü almak istiyorum" demiştir
(el-Mukni, s.119-120; el-Bürhan,
I.235; Tarih-i Kur'an; s.12 ).
Hz.Osman(ra), bu Kur'an hizmetinde Allah'ın lütfuyla kesin başarıya ulaşmıştır.
Bu büyük halifenin, aynı meyanda bir hizmeti de, değişik lehçelerde yazılmış,
hatta bazıları eksik de olabilen şahsi (özel) Kur'an nüshalarının imha
edilmesini(yakılmasını) emretmesiydi. İbnü'l-Cezeri, (v.833/1429), şahsi
Kur'an'lar hakkında şu tesbiti yapıyor:
"Bazan izah maksadıyla, metin arasına kıraatler hakkında açıklamalar
koyarlardı. Çünkü onlar, Hz.Peygamber(sav)'den öğrendikleri Kur'an'ı iyice
biliyorlardı."
Bazen de metnin devamına tefsir mahiyetinde notlar yazıyorlardı. Mesela İbnu Mesud,
kendi Kur'an'ına, Bakara Suresi 198. ayetin (Rabbimizin lutuf ve kereminden
nasibinizi aramanızda size bir günah yoktur ) hemen devamına; "fi
mevasimi'l-haccı: hac mevsiminde" diye yazmıştı. İşte bütün bunlar, resmi
bir Kur'an'ın ortaya çıkmasını ve diğerlerinin imha edilmesini zaruri kılıyordu.
Böylece Hz.Osman, ileride doğabilecek büyük fitnelerden ümmetin korunmasında
çok büyük bir hizmeti başarmıştı.
"Fakat Hz.Osman'ın emrine rağmen, öyle anlaşılıyor ki, şahsi mushaflar,
geniş İslam dünyasına yayıldığından büsbütün ortadan kalkmadı. H.3. ve 4.
asırda Kur'an Tarihine dair eser yazanlar; İbn Mesud, Ubey gibi zevatın
mushaflarını gördüklerini bildirirler. Bu da iyi olmuştur. Kaybolsalardı, muarızlar
tarafından, aralarında fazla bir fark olduğu iddia edilebilirdi" (Prof.Dr. Suat Yıldırım, a.g.e., s,69-70)
Böylece J.Gılchrıst'ın mezkur kitabındaki; "Hafsa'nınkinin dışında
kalan diğer bütün nüshaların yakılışı(Gerekli istinsah yapıldıktan sonra
Hafsa'nın nüshası da yakılmıştır. O da resmi bir mushaftı ama, surelerin
sıralanması konusunda üzerinde çalışılmamıştı ve yazısı da o kadar mükemmel
değildi. Bunun için onun da yakılması gerekmişti. Bütün gayret, Allah'ın kitabı
hususunda hiçbir ihtilafa meydan vermemek içindi) bunların aralarındaki farklılık
gösteren tüm delilleri ortadan kaldırmıştır. Bizce bu nüshaların böyle bir
müdahaleye maruz kalarak yakılmaları, bu farklılıkların çok ciddi ve aşırı
olduklarına ışık tutmaktadır"(Bkz: a.g.e., s.27)
şeklindeki aşırı ve maksatlı iddiası da suya düşmektedir.
|