SÖZÜN ÖZÜ

Kur'an; -Tevrat ve İncil'in aksine- nazil olmaya başladığı andan itibaren zapt u rapt altına alınmış ve muhafaza edilmiştir. Bu gerçek, inkarcılarca da malumdu. Buna işaret eden bir ayetin meali şöyledir:

"Dediler ki; '(Bu Kur'an) evvelkilerin masallarıdır, onları yazdırmış, sabah-akşam onlar kensine okunuyor"
(Furkan,5).

Hicretten önce 8.yılda Hz.Ömer, kız kardeşi Fatıma'nın evinde 'Tâhâ' ve 'Tekvir' surelerinin yazılı olduğu sahifeleri bulmuş, okunan ayetler karşısında ürpermiş ve sonra da müslüman olmuştu. Bu hadise de, Kur'an'ın başlangıcından beri yazıldığını gösteren tarihi bir belgedir.

Peygamberimiz(Hz.Muhammed), meleğin(Cebrail) tebliğ ettiği vahyi ezberliyor, sonra vahiy katiplerinden birini çağırarak (Vahiy katipleri, 26 veya 42 kişi idi /Ali b.Bürhanü'd-Din el-Halebi, es-Siretü'l-Halebiyye, 1320, III.326) gelen kısmı, ait olduğu yeri de tayin ederek yazdırıyordu
(Zerkeşi, Burhan, I.238).

Nakillerden iyice anlaşıldığı üzere; Peygamber Efendimiz, muhtemel bir yanlışlığı düzeltmek için, gelen vahyi yazdırdıktan sonra katipten okumasını istiyordu. Kendisine okunarak mukabele görmüş bu metin, Resulullah'a teslim edilip hane-i saadette muhafaza ediliyordu. Ashaptan isteyenler, sonra kendileri için, onlardan şahsi nüshalar istinsah ediyorlardı
(M.Hamidullah, Kur'an-ı Kerim Tarihi, s.43).

Hz.Peygamber, yeni indirilen her vahiy metnini önce erkekler, müteakiben de kadınlar cemaatine okuyup tebliğ ederdi

(A.g.e.s.43, n.1'de İbn İshak, Sire'den).

Kur'an metnini yazanlar da, parçayı, hem ezberliyor, hem de yazılı olarak evlerinde bulunduruyorlardı. Yazma bilmeyen ve şahsi nüshası olmayan mü'minler; Hz.Peygamberin namaz, vaaz ve sair vesilelerle devamlı surette Kur'an okuması sayesinde, kulak yoluyla belliyorlardı
(A.g.e.,s.45).

Peygamberimiz, İslam'a yeni girenleri, Kur'an'ı iyi bilen sahabeye gönderirdi.

Mescidde, Kur'an öğretip öğrenenlerin çıkardığı seslerden dolayı birbirlerini şaşırmamaları için, Hz.Peygamber ashabına seslerini kısmalarını emretmişti. Gecenin karanlığında, ashabın meskenlerinin yanından geçenler, arı kovanı uğultusu gibi Kur'an sesi işitirlerdi

(Zerkani, Menahil, I.241).

Sahih hadis kaynaklarının nakillerine göre; Allah Resulü, her yılın Ramazan ayında, o zamana kadar vahyedilmiş bütün ayetleri Cebrail aleyhisselama okuyordu. Ömrünün son Ramazanında bu mukabele iki defa olmuştu.

Kızı Fatıma, babasının o Ramazan kendisine gizlice şöyle fısıldadığını daha sonra Hz.Aişe'ye naklediyordu:"Cibril, Kur'an'ı her sene benimle bir defa karşılaştırırdı. Bu sene iki defa mukabele etti. Bundan, artık ecelimin geldiğini anladım."
Bu mukabele geleneği, asırlardan beri her Ramazan devam etmektedir.

Allah Resulünün ahirete irtihali üzerine Hz.Ali (ra), derhal evine kapanmış; "Kur'an'ı cem' etmedikçe, Cuma namazına çıkmak hariç, ridamı giymemeye yemin ettim" diyerek, sözünü yerine getirmiş, Kur'an'ı cem' etmedikçe Hz.Ebubekr'e biat etmemişti

(Prof. Dr. Suat Yıldırım, a.g.e., s.60).

Kur'an'ın, bir heyet tarafından resmen cem'i de, yine ilk halife Hz. Ebubekir zamanında yapılmıştı.

Şu bir gerçek ki; bu derece titiz ve sağlam korunarak asırlardan asırlara noksansız bir intikal, sadece "kendinde hiçbir şüphe olmayan"
(Bakara,2) Kur'an'a nasib olmuştur.

Bütün bu tarihi belgelere rağmen Kur'an'dan şüphesi olanlar; akl-ı selimin ışığında onun ölümsüz mesajını tetkik etsinler. O zaman, ilahi ve mu'cizü'l-beyan bir kitap olduğunu hemen fark edeceklerdir. Onlar da, ilim- araştırma ve şüphe çağı olan yirminci asırda Kur'an'ı inceleyerek ona teslim olmuş ve İslam'ı seçmiş Prof. Dr. Maurice Bucaille (Tıp Fakültesinde Cerrahi bölümü başkanlığı yapmış bir Fransız doktoru. Yıllarca süren incelemelerini, 'Kitab-ı Mukaddes-Kur'an ve Bilim' adlı kitapta yayınlayarak Müslüman oldu-1976-) gibi şöyle haykıracaktır: "Kur'an'ın bildirdiklerinden hiçbiri, bilimsel bakış açısından herhangi bir itiraza mahal vermez...Onda her şey, insanlar tarafından kolayca anlaşılabilecek sade bir dille ve çok sonralar keşfedilecek bilgilere son derece uygun olarak ifade edilir."

Ya da, yine çağımızın başka bir zirve talihlisi Roger Garaudy (Fransız Ü.Öğretim üyesi. Siyaset adamı ve düşünür. Fransız Komünist P.eski üyesi.Parlamenter ve senatör /1945-1962. Marksist Araştırma ve İncelemeler Merkezi eski müdürü. 1981 yılında İslam'ı seçti ve 'İslam'ın Va'dettikleri' adlı kitabını yayınladı) gibi şunu söyleyeceklerdir:

"Ne İslamiyetle ilmin, ne de vahiyle mantığın arasında bir aykırılık yoktur. İlmi engelleyenler, soysuzlaşmış bilimcilerdir."

Daha önceleri de Prof. Carlyle; "Benim fikir ve kanaatime göre Kur'an, baştan sona samimiyet ve hakkaniyetle doludur" dememiş miydi?

Meşhur Goethe de; "Kur'an yaratılmış mıdır, bilmiyorum; ama kitapların kitabıdır; buna bir müslüman gibi inanıyorum", diyordu.

Öyleyse; her asırda olduğu gibi bugün de, insanlığın maddi ve manevi kurtuluşu; kitapların kitabı olan, 'zaman ihtiyarladıkça gençleşen' ve daima tek 'hidayet kaynağı' olan Kur'an-ı Azimüşşan'a bağlanmakla, onu hayata hakim kılmakla mümkün olacaktır.

Ana Sayfa