Fethullah Gülen'in Vatikan ziyareti
Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Ziyareti alkışlayan gibi lanetleyenler de var.
Peki kim alkışlıyor, kim lanetliyor? Bu ziyaretin anlamını iyi anlayabilmek için
alkışlayan ve lanetliyenlerin kimliği önemli. Zira, düşmanın dostu, düşmanı
memmun edecek bir iş yapıyorsa o işin hayırlı olmadığı açıktır.
Kendi camiasında birliği teminden aciz, meşrep ve cemaat mensuplarıyla
görüşmeyecek kadar korkak ve ürkek veya güya tenezzülde bulunmayan, tevazuu zilletle
değiştirip dağ gibi nefsini bu zilletin arkasına gizleyen dengesiz bir şahsiyet
örneğini tarih kaydetmiyor.
Zilletin böylesi görülmüş müdür? Bazı saf, ebleh ve ahmaklara göre bu
evrensel bir başarı, barış havariliğidir. Kilise Konseyi'nin anladığı barış
açısından doğru olabilir gerçek barış açısından asla... O haçlı zihniyeti ki,
bir Müslüman'ı öldürmeyi cennete girme vesilesi saymış, asırlarca hınç ve
gadabından bir şey kaybetmemiştir.
Bu ziyaret, bütün uyarılara rağmen bir zillet olarak tarihe geçecektir. Hem de
İslam'ı ayağa düşüren, kendini ve etrafını zelil eden bir zillet. İslam'a bir
kara leke olarak...
Vatikan ziyareti şu sebeplerle zillettir:
1- Sanıldığı gibi davet Vatikan'dan gelmemiş, davet tek taraflı bir istek olarak
bir yıllık temas ve girişimler sonunda lutfen gerçekleşmiştir. Bunu Gülen'in kendi
sözlerinden anlıyoruz.
2- Kaldı ki Fethullah Gülen'in İslam adına herhangi bir ziyaret yapma yetkisi
yoktur. Müslümanların ittifak etmediği veya seçmediği bir kimse nasıl kendine bir
bir dini lider sıfatını yakıştırabilir? İslam'da yetkisiz temsil mümkün müdür?
Kim oluyorsunuz da İslam adına konuşma yetkisini kendinizde buluyorsunuz? Ne zahiri, ne
de batıni böyle bir göreviniz yok. Sizi Nur camiasının tamamı bile tanımıyor. Ne
korkunç haddini bilmemezlik ve de hayasızlık!..
3- Bir de şu hediyeleşmeğe bakın: Papa, inanç sembollerini hediye ederken,
Fethullah Gülen vazo ve ipek halı ile karşılık veriyor. Kelime-i Tevhidi bile
açıkça beyan edecek cesareti kendinde bulamıyor, heyhat!
4- Sunduğu mektup kelimenin tam anlamıyla bir fecaat ve felaket. Ateş ve barut
fıçısı!..
Güneydoğu'yu, okul (üniversite) adı altında Hıristiyan ve Yahudilere peşkeş
çekiyor. Üç büyük dinin merkezi diye vasfettiği Güneydoğu bölgemizi asırlık
düşmanların iştahına sunuyor. Üç dinin ihtiyacından sana ne? Bu ülkede
Hıristiyan ve Yahudilerin eğitim sorunu mu var ki?.Sonra, öğrenci değişimi de ne?
Masum vatan çocuklarını Hıristiyan yapmak mı istiyorsun? Derdin nedir senin?
5- 'Üç büyük din' ifadesinden, dinlerarası eşitlik mi kastediliyor? Muharref
olan, Allah'ın reddettiği, batıl dediği dinlere siz nasıl büyük din vasfını
yakıştırır, İslam'la onları aynı kategoriye koyarsınız? Allah'tan korkmaz
mısınız, şu ayeti düşünmez misiniz?:?: "Halk din, Allah indinde
İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki
ihtirastan dolayı, ihtilafa düştü. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse şüphesiz ki
Allah, hesabı pek çabuk görendir" (Al-i İmran:19).
6- Sonra, 2000 yılında Hz. İsa (a.s.) kutlamalarından bize ne? Ne
zannediyorsunuz? Hz. İsa (a.s.) acaba bugünkü yüzlerce İncil'le saptırılmış
muharref Hıristiyanlıktan razı mıdır? Kraldan çok kralcı olmanın ne anlamı var?
7- Öyle bir zillet ki, tek taraflı bir aşka benziyor. Şu ifadeye bakınız:
"Kilise Konseyi'nin bir parçası olarak, mütevazı bir yardım için
buradayız."Ayak altında ezilmek, olsa olsa buna denir. Tevazuyla zilleti ne zaman
ayıracağız?
8- Hakla batıl nasıl uzlaşır? Zehirle balın karışımı neticede zehir değil
midir?
9- "Ancak müminler kardeştir" İlahi hükmünün yanında nasıl bir
'dinlerarası kardeşlik' tarif ediyorsunuz? Allah'ın koymadığı bir ölçüyü siz
nasıl koyarsınız?
10- Hepsinden önemlisi; bu ziyaretten İslam'ın ve Müslümanların kazancı
nedir?
Allah dalaletten, sapıklıktan korusun! Size düşen görev; bölücülüğe varan bu
yanlış hareketinizden dolayı önce milletimizden, sonra tüm Müslümanlardan özür
dilemek ve de Allah'a tevbe etmektir. Belki bir çıkış yolu olabilir!..
(Yeni Mesaj,Ali Değirmenci,12 Şubat 1998)
|